16 Şubat 2012 Perşembe

GÖZÜNDE KALMASIN:)




   Gaziantep’in çarşısında her an farklı bir kareye, renkliliğe, tebessüme rastlamak mümkün.

6 Şubat 2012 Pazartesi

İÇİMİZ FISTIK GİBİ:) DIŞIMIZ FISTIK


   Gaziantep’in fıstık memleketi olduğunu bilmeyen yok.Gerçi medyada yer bulan "çiğköfte,lahmacun Gaziantep'in değil Urfa'nın " tartışmaları fıstık için de geçerli.

3 Şubat 2012 Cuma

KIZ ÇOCUKLARIMIZ

Uçan Süpürge sitesinden alıntıdır
     Dün gazetede manşetten verilen “ 12  yaşındaki kızını sözleşmeyle sattı”  başlıklı haberi okuyunca şaşırdım demek isterdim ama şaşıramıyorum artık olan bitene.

16 Ocak 2012 Pazartesi

HÜRREM , EMANETÇİ



    Küçük bir şehirde yaşadığımızda Ankara’ya kıyasla çok daha sosyal bir hayatımız olacağını söyleseydi birisi gülerdim sanırım.

11 Ocak 2012 Çarşamba

9 Ocak 2012 Pazartesi

Bey Mahallesi / Hürriyet Seyahat

   30 Kasım 2011'de blogda yazdığım Bey Mahallesi'ni, Hürriyet Gazetesi'nin bugünkü seyahat ekinde  bir gezginin , Gürol Sözen'in kaleminden okumak isterseniz, buyrunuz...

Bey Mahallesi’nin mücevherleri gün ışığına çıkıyor



Gürol SÖZEN
9 Ocak 2012


Bey Mahallesi’nin mücevherleri gün ışığına çıkıyor

“Kendini koruyan kentler” zincirinin bir halkası Gaziantep. Kale ve çarşısından öte, kalabalık caddelerden sıyrılıp Tepebaşı, Eblehan, Kozanlı, Bey mahallesinin ara sokaklarına daldığınızda gerçek keşif başlıyor. Tarihi Kentler Birliği’nden “Koruma Büyük Ödülü” dahil üç ödül kazanan Bey Mahallesi’nde sizi bekleyen tam 200 sivil mimari örneği var. Bunlardan Metin Sözen Kültür Evi, 14 Ocak’ta açılıyor.



Gezgin ayak bastığı kentin büyük fotoğrafını zihninde oluşturmaya çalışırken, sisler içindedir. Görebildiği yalnızca ayrıntılardır: Kızaran yapraklarıyla köy meydanını aydınlatan ulu bir çınar; coşkun dağ sularına direnmeye çalışan mor kayalar; karanlığına gömülmüş yüksek duvarlı taş evler, dar sokaklara bakan cumbalı pencerelerden süzülen titrek ışık... Ya da malta taşlarına düşen ay ışığı, pencerede uyuklayan bir kedi...
Gezgin yüreğimiz her birini içine teker teker sindirir.
Başka bir coğrafyadaysak, merak doruklardadır artık. Kimi zaman otelde bavullarımızı bile açmadan fırlayıveririz sokaklara. Harita ve kitapların sayfalarında rastladığımız küçük meydanlar, yüzlerce yıllık kahveler, lokantalar, nereye baktığı pek belli olmayan heykelleri hayranlıkla izleriz. Dillerini bilmediğimiz dağ başlarının, pazar yerlerinin renkli dünyasını da görünce güller gibi kendiliğinden açılıveririz. Aradığımız, seslerin ve görselliğin tadıdır. Doğanın, kentin, mimarinin, ayrıntıların, söylencelerin hep aykırı olanlarını yeğleriz. Merak her yolculukta bizimledir. Evler, çıkmaz sokaklar, ağaçlar, çeşmeler. Her biri, umuda açılan penceredir aslında. Kentin şiiri orada saklıdır... Öyleyse, “Eskiler alıp, satmalı mı?” Hayır, her eski içinde yeniyi barındırmaz!
“O kadar da değil!”
Değil mi?.. O zaman buyurun, maş, keme, muni çorbasına. Ardından, pirpirim, pancarlı aş ve çevirmeli pilav. Sonra gülle parça etten kuveysat, altı ezmeli tike kebabı mı? Pul biberli, peynirli, sebzeli, maydanozlu omaç mı yemiştiniz yoksa, sarımsaklı süzek mi? Muhammaraya, ekşi elma kebabına da yer yok mu? Baklavalara da mı hayır?.. Oysa Gaziantep, yalnızca bunlardan oluşmuyor; binlerce yıl öncesinin gülümseyen yüzlerini bizlere sunan Zeugma mozaiklerini de saymazsak...
BAYAZHAN’DAKİ KENT MÜZESİ
Bey Mahallesi eskiden pek bilinmezdi; harabe ve çöplük olduğundan. Şimdilerde her Antepli iyi bilir ve onunla övünür: Çünkü sokaklar, evler sağlığına kavuşup sizi can evinizden yakalamıştır. Eski sinema, Kayacık ara, Kıssa, Hanifoğlu sokaklarının pencereleri, demir mazgalları, rüzgarın gelişini kesen cumbalı çıkıntıları, taş kemer örgülü demir kapıları, gizemin albenisidir. O sokaklarda mimarinin ve ev halkının dedikodusunu bile yapamazsınız. Geceleri yürüdüğünüz daracık taş zemin, yerden küçük aydınlatmalar kaybolmanızı önler yalnızca. Ama demir kapısı aralanmış bir avlu her zaman çekicidir. Alt katında mahzeni olan butik oteller, kahveler, Atatürk anı evi, Etnoğrafya Müzesi, Kudeb yapısı (koruma,uygulama, denetim) ve küçük dükkanlar, Bey Mahallesi’nin birer kimliğidir.
Merak bu ya! Küçük gezintinizde taş kemerden avluya açılan kapı sizi içeriye çeker hemen. Asmanın altında kahvelerini yudumlayanlara imrenip bir masada kendinizi buluverirsiniz. Üst kata çıkan iki taş merdiven, camlı kapı ve her noktası renkli kalem işleriyle bezeli dolap kapakları. Duvar ve kubbesinde eros rölyefleri. Hayali manzara resimleri ve solmuş bir Atatürk portresiyle burası düş dünyanız için bir anı odasıdır artık.
Bey Mahallesi’ndeki bu gizem, imecenin sonucudur. ÇEKÜL Vakfı’nın tüm Anadolu’da inatla sürdürdüğü, farfaraya kapalı, ilkeli, kamu, yerel yönetimler, sivil ve özel kurumları kucaklayan çabasının coşkulu ürünüdür. Mahalleyi, Vakfın Gaziantep temsilcisi, Gaziantep Mimarlar Odası eski Başkanı, Metin Sözen Eğitim ve Kültür evi yöneticisi Zafer Okuducu ile geziyorsanız eğer; öyküleriyle bir kent bilgesinin ayrıntıdaki zenginliğini de görürsünüz...
Tarihi Kentler Birliği’nin önce “Özendirme”, sonra “Koruma Büyük Ödülü” ve 2009’da da “korumada süreklilik ödülünü” Bey Mahallesi ve Bayaz Han uygulaması ile kazanan Antep, kültürel mirasa iyice ısınmıştır artık. Bir Türk ve bir Ermeni iş erbabının Halep’ten esinlenip ortaklaşa yaptırdıkları Bayazhan bugün kent Müzesi; sergi salonları, araştırma laboratuvarı, el sanatları dükkanları ve tabii ki yerel damak tadının da hakkını veren lokantası ile ünlenmiştir.
BİR SOKAKTA YÜZLERCE YIL
Sahi, kentin ara sokağında gecelediğiniz bir taş evde nasıl uyanmak istersiniz? Yeni günde küçük pencerenizi açtığınızda neyi, neleri görmeyi düşlersiniz?.. Kentin kaosunu mu? Keymıh, havara ya da yöreye özgü karataş bezemeli mermer avluyu mu? Yoksa, güvercinlerin her daim konduğu güvercin odalarını mı?
Tedirgin olmayın, pencerenizde güvercinlere de yer var: İster paçalı beyaz güvercin; isterse grili, yeşilli, morlusu. Korunaklı pencere boşluğunda sizi, yağmuru, rüzgarı izleyip kendileri için konmuş ekmek kırıntılarıyla ya da evin sofrasından beslenebilirler.
İşte, ilk kez geldiğiniz bir kentte yalnızca size ait bir pencere ve güvercinler!..
Keşfe devam: Tepebaşı Mahallesi, yapımı süren “kültür yolu” projesi gibi onarılıp işlevsellik verilmiş yapılarla bezelidir. Butik otel, Tudyalı konağı, Amerikan Hastanesi, Kurtuluş Camisi olarak bilinen gotik üslubun etkin olduğu görkemli Meryem Ana Kilisesi de bu semttedir. Yüksek duvarların arasında unutulmuş ve 1723’ten beri saklı duran Aziz Bedros Kilisesi’nde ise söyleşiler yapılmakta, klasik müzik konserleri verilmektedir bugün.
1927’de Berlin Teknik Üniversitesi’ni bitirince memleketine dönüp iplik fabrika kuran Ömer Ersoy’un mülkü yıllar sonra kamulaştırılıp restorasyonu yapılmış ve Ömer Arsoy Kültür Merkezi’ne dönüştürülmüştür... Butik otel Kastelbaşı, üniversiteye ait kültür evi olarak kullanılan Ekrem Cenani evi ve yine restore edilip işlevsellik verilen bir çok yapı bu mahallenin kültürel miras adına övünç kaynağıdır...
Öylesine bir coğrafya ki her gezginin yürürken ayağına bezemeli bir taş, tuğla ya da renkli küp parçasına takılmaması mümkün değil. Siz de olsanız, o bezemenin çevresinde hemen bir efsane yaratırsınız. Ama bir farkla; yürüdüğü ve geçtiği yolların ardında parlak bir ışık bırakan sümüklüböcekler gibi olmak koşulu ile.
Kendini koruyan kentlerin sürekli tekrarladığı işte bu aydınlık izdir.
Ve bu bölgede dilden düşürmedikleri yaygın bir tanım vardır:
“Kale düşerse kent düşer, çarşı düşerse hayat biter, mahalle düşerse sevgi ve umut söner.”
ZEMİNİNDEN İKİ GİZLİ GEÇİT VE MAĞARA ÇIKTI
Bey Mahallesi’nde, “katırcılar” olarak bilinen ailenin oturduğu üç katlı ev ve avlu çevresindeki yapılar topluluğu 1876’da yapıldı. 1921’de süvarilerin barınağı, sonra karakoldu. Ardından nakışların işlendiği, çeyizlerin hazırlandığı bir eve dönüştü. 1960 ile 2008 yılları arasında koyun tüccarı, altı çocuklu Mehmet Ali Çaprak burada yaşamıştı. Mimar Okuducu’nun Çapraklar’dan aktardığı bilgiye göre, evin altındaki mağara ahır, samanlık ve kiler olarak kullanılmış. İç içe geçen gizemli mekanlar bugün sergi mekanı...
Kim bilir bu mağarada ne serüvenler yaşandı? Mağaradan birkaç sokak ötedeki Amerikan Hastanesi ile epey uzaktaki Kurtuluş Camisi’ne (Meryem Ana Kilisesi) bağlanan iki de yeraltı geçiti var.
Eski fotoğraflardaki harabe artık tümüyle hayata döndü. Restorasyon sonrası, yerel yönetimlerce Metin Sözen Eğitim ve Kültür Evi’ne dönüştürüldü. 14 Ocak’ta resmi açılışı yapılacak yapıda ‘kent atölyeleri’ kurulacak, eski ustalar genç yetenekleri yetiştirecek.

27 Aralık 2011 Salı

KATMER


   Bir süredir yeme-içmeyle ilgili yazmadığımı fark edip hemen bu açığı gidermeliyim dedim:) Diyet yapan takipçiler lütfen kusura bakmasın. Yemeyi bu kadar seven bu şehirde yaşayıp hayatın lezzetlerine uzun süre ara vermek mümkün olmuyor.